BEYŞEHİR; EFSANELER ŞEHRİ

Tarihte Beyşehir, Anadolu Selçuklu Devleti’nin uç beyliklerinden biri olan Eşrefoğulları Beyliğine ev sahipliği yapmıştır.

On üçüncü yüzyılın sonları ile on dördüncü yüzyılın başlarında hüküm süren Eşrefoğulları Beyliği’nin ömrü sadece kırk altı yıl kadar olmuştur. Bu kısa süreye rağmen Eşrefoğlu beyleri Beyşehir’de pek çok eser bırakmışlardır.

Mevzu Beyşehir olduğunda insanın ilk aklına gelenler; Beyşehir Gölü ve yaylalarıyla ünlü Anamas Dağları’dır.

Büyüklü küçüklü otuz üç ada, onlarca adacık ve kayalık bulunan Beyşehir Gölü ülkemizin üçüncü büyük gölü olmasının yanı sıra en büyük tatlı su gölüdür. Hal böyle olunca göl, içerisinde pek çok çeşit canlıya yaşam alanı sunar.

Toros Sıradağları’ nın bir kolu olan Anamaslar, bitki örtüsü ve iklim yönünden çok farklı özelliklere sahiptir. Yaylaları, pınarları, muhteşem tabiatıyla herkesi kendisine cezbeder. Dedegül, Kartos, Dumanlı, Naldöken ve Dippoyraz Anamas Dağlarının başlıca tepeleridir.

Deyim yerindeyse adeta cennetten bir köşedir Beyşehir…

Yeryüzünde cennetten bir köşe olur da o cennetin efsaneleri olmaz mı?

Elbette var, hem de çok var.

Beyşehir’in dağı taşı, ormanları gölü birbirinden güzel efsaneler gizler geçmişten günümüze. Ne tarafa başınızı çevirirseniz oradan yüzyıllar öncesinden bir efsane fısıldar kulağınıza.

Anamas Efsanesi, Beyşehir Gölü Efsanesi, Kül Adası Efsanesi, Kız Kulesi Adası Efsanesi, Gölde Yürüyen Kervan Efsanesi, Dedegül ve Karagöl Efsanesi, Angut Kuşu Efsanesi, Çoban Kayası Efsanesi Beyşehir’de en bilindik, en çok anlatılagelen efsanelerdir.

Beyşehir için çok güzel sıfatlar yakıştırabilirsiniz. Tarihi ve doğal güzellikleriyle bu sıfatların hepsini fazlasıyla hak eder. Ben Beyşehir’e ‘Efsaneler Şehri’ sıfatını daha çok yakıştırıyorum.

Beyşehir; ‘Efsaneler Şehri’ …

***

Yöre halkı, Beyşehir adını da bir efsaneye dayandırır. Şöyle ki;

Eşrefoğlu Beyi, Seydişehir’i kuran Seyyid Harun'un gerçek bir veli olup olmadığını sınamak istemiş.

Veziri ile Seyyid Harun Veli’ye iki tulum hediye göndermiş. Tulumlardan birinin içine katran, ötekinin içine çamur doldurmuş. Vezir tulumları Seyyid Harun Veli’nin önüne bırakmış. Seyyid Harun Veli:

“Bismillâh!” diyerek ilk tulumu açmış.

Tulumun içi mis gibi oğul balı doluymuş. Öteki tuluma el atmış, o da taze taze tereyağı doluymuş. Yanında bulunan dervişlerine:

“Eşrefoğlu Beyi bize iki tulum bal ve yağ göndermiş, ırgatlara dağıtın, ekmeklerine katık etsinler.” demiş.

Bu olayı öğrenir öğrenmez Eşrefoğlu Beyi, derhal Beyşehir’den gelmiş. Seyyid Harun Veli’nin elini öpmüş ve dost olmuşlar. Dostlukları o derece ilerlemiş ki, Eşrefoğlu Mehmet Bey, Trogitis’e Seydişehri, Seyit Harun Veli de Süleymanşehir’e Beyşehri adını koymuşlar.