DEPREM Mİ KATLİAM MI?

Evet değerli dostlar, büyük acının üstünden tam yedi gün geçti. Geçen her gün acımı da öfkemi de katlayarak arttırdı. O nedenle böyle bir başlık atmak zorunda kaldım.

Haberleri ve görüntüleri izledikçe acım artıyor. Konuyla ilgili bilim insanlar,  jeoloji uzmanı profesörlerini dinledikçe, alınmayan önlemleri gördükçe öfkem artıyor. En son sayın Cumhurbaşkanın 2019 seçimlerinde bölgede yaptığı mitinglerde imar barışı için yaptığı konuşmalarda ‘Maraş’ta imar affıyla Maraş’lının, Adıyaman’lının, Malatya’lının şu kadar konut sorununu çözdük’ sözlerini dinleyince gerçekten öfkem tavan yaptı.

Değerli dostlar, ekranlarda en az beş bilim insanı profesörü dinledim. Hepsi de üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söylüyorlar. Bu bölgede bir deprem olacağını hem de büyük bir deprem olacağını, bunu da rapor olarak yetkililere sunduklarını belirtiler. Buna rağmen hiç önlem alınmadığı gibi üstüne üstlük bir de imar barışı adı altında imar affı çıkarıyorsanız kimse kusura bakmasın ben de böyle bir başlık atarım.

Bilim adamları profesörlerden Japon asıllı biri konuşmasında aynen şöyle diyor. ”Türkiye’de adli afları anlarım; insanlar pişman olabilir, zaman içinde değişebilir. Ama imar affını asla anlamam. Çürük bina ne pişman olur ne de değişir” diyor.

Değeli dostlar birde üstüne üstlük sayın Cumhurbaşkanı böylesi büyük bir felaket için “Kader planı” diyor. O zaman her şey kader diyelim, hiç önlem almayalım. Gaziantep Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin de ”Her şeyde bir hayır vardır” diyor. Sayın Şahin bir açıklama yapar mı, böyle bir felaketin faydası nedir?

Dün sayın Cumhurbaşkanı bir yerde “Toplu konut yapacağız” diyordu. Yoksa birilerine mesaj mı veriyordu? Değilse bu felaketin kime ne faydası olabilir ki? Oysa bilim ‘Kadere boyun eğilmez, kadere hükmedilir’  der. AKP sözcüsü Ömer Çelik “Cumhur ittifakı bütün kurumlarıyla sahadadır” diyor, ondan sonra da geri dönüp acılar üstünden siyaset yapılmaz’  diyorlar.

Şu bir haftada yaşadıklarımızın, gördüklerimizin hangisini yazacağımı şaşırmış durumdayım. Bir yıldır Ukrayna Rus savaşı var. İddia ediyorum Ukrayna’da bu kadar hasar yoktur. Bir şey daha iddia ediyorum,  dünyada en büyük en etkili bomba, atom bombası dahil, cehalet bombasıdır. En büyük savaş da ve en zor savaş da cehalete karşı verilen savaştır.

Değerli dostlar, işte Türkiye’nin üzerinde bu cehalet bombası patlamıştır. Ülkemin 10 ilinde birden katliam gerçekleşmiştir. Kimse kusura bakmasın önlem alınarak bazı şeylerin önüne geçilebilecek iken, bu yapılmadığı gibi 20 senede 9 defa imar affı verir, bunu teşvik ederseniz, bunun adı katliamdır. Bilime önem vermez her tarafı imam hatiplerle doldurursanız, bütün kurumların başına imam hatiplileri getirirseniz, liselerden matematik, fizik, kimya, biyoloji derslerinden birer saat alıp din dersine verirseniz, felsefe dersini tamamen kaldırırsanız o toplumu bilinçli olarak cahil bırakmış olmaz mısınız?

Yani aynı deprem Japonya’da olsa hiç bir şey olmadığı gibi günlük hayatları bile etkilenmiyor. Böylesi durumlarda hep Japonya’dan örnek verildiği için kızanlar olabilir. İsterseniz bir de Şili’den örnek verelim: 2010 da Şili’de meydana gelen 8.8’lik depremde 600 kişi hayatını kaybediyor. Onun da çoğu tsunamiden ölüyor. 12 Mart 1971’de kenarından, 12 Eylül 1980 i göbeğinden yaşamış biriyim.

Değerli dostlar, burada bir şeye daha parmak basmak istiyorum: 12 Eylül’ü yaşamış biri olarak söylüyorum, böyle bir korku ortamı görmedim.

Şimdi bu nereden çıktı demeyin. Büyük felaket gerçekleşmiş. Ölenler ölmüş. Enkaz altında kalanlar kalmış. Bir şekilde kurtulanlar, göçüklerin başında feryat figan ederken, bölgeden yayın yapan tv kanallarından bir görevli birine bir mikrofon uzatıyor. Depremzede başlıyor kendine uzatılan mikrofona saydırmaya. ‘Oğlum, kızım, damadım, gelinim, eşim, torunlarım, bütün ailem göçük altında; ne gelen var ne giden. Kimse arayıp sormuyor. İsterlerse beni içeriye tıksınlar korkmuyorum artık’ diyor.

Her mikrofon uzatılan aynı şeyleri söylüyor. Ne demeye geliyor bu? Bu işte ülkede korku ve baskının boyutunun geldiği noktayı gösteriyor.

Değerli dostlar bunun adına da tek adam iktidarı filan denmez. Buna düpedüz diktatörya, yani faşizm denir. Büyük Ozan Aşık Mahsuni Şerif ‘Diktatörya ister şahıstan şahısa uygulansın, isterse hükümetlerden halka tarifi imkansız olan en adi rejimdir” der. Tüm bunlar olurken de Sayın Cumhurbaşkanı bir başka yerde tüm bunlar için “Defter tutuyoruz ”diyerek insanları tehdit etmeyi sürdürüyor.

Evet değerli dostlar, benim literatürümde kaza, afet veya felaket diye bir şey yoktur. Önceden önlenebilen bir şey varsa bu en hafif deyimle ihmaldir. Böylesine büyük olanına da ancak “katliam”  denir. Bana göre bu bile hafif kalıyor. Ama daha ağır bir kelime bulamıyorum. Çünkü cehalet bombası atılmış, katliam gerçekleşmiş. En başta sosyal medya olmak üzere bölgeye yardım götürmeye çalışan şahıs ve kurumlar, muhalefete ait belediyeler engelleniyor. Gerçekleri söyleyenlere ”şerefsiz” deniyor. “Günü gelince tuttuğumuz bu defteri açacağız” diye tehdit ediliyor.

Cehalet mi desek, gösteriş mi desek; Melikgazi Belediyesi bölgeye mobil mescit gönderiyor. Bir Diyanet var, bütçesi 36 milyar lira. Ne yapıyor? Sela okutuyor. Güler misin, ağlar mısın? AFAD’ın bütçesi 8 milyar lira.

Hangisine değineceğimi şaşırıyorum. Bir başka profesör ünvanlı Ali İhsan Göker “deprem ya da bina öldürmez, Allah öldürür. Ölüm zamana bağlıdır. Eceli gelmişse o anda Mars’ta olsa gene öleceklerdi” diyor.

İşte size bir AKP profesörü! Hatırlar mısınız, her felakete koşan AKUT diye bir dernek ve başında deneyimli Nasuh Mahruki diye biri vardı? Ne oldu? Önce baskılarla istifa ettirildi. Sonra AKUT işlevsizleştirildi. Öbür tarafta AFAD’ın başına İmam hatip kökenli ilahiyat mezunu İsmail Palakoğlu atandı.

Değerli dostlarım, az daha unutuyordum. Bir de Hatay’ın Erzin diye 42 bin nüfuslu bir ilçesi var. CHP’li Ökkeş Elmasoğlu adında genç bir belediye başkanı var. Tek ölünün olmadığı, tek binanın yıkılmadığı bölgenin tek yerleşim yeri. Sayın Elmasoğluna ‘Bunu nasıl başardınız” diye sordular. Ne dedi biliyor musunuz? ”Hiç kaçak yapıya izin vermedim. Yakın akrabalarım bile geldiler izin vermedim. “Sen memleketin en dürüstü müsün” diye bana kafa tuttular” diyor. Bunu da burada anlatmak istedim.

Evet değerli dostlar, yazımın sonuna gelirken depremle mücadele başta AKP olmak üzere her türlü gericilikle mücadeleden geçer.

Hoşça kalın, dostane kalın!