Fikir, düşünce, bilgi, ideal insan ruhunu besleyen, umutlandıran, yaşama aşkı yükleyen hazlardan bazılarıdır. Tarih sürecinde karşımıza farklı kollardan çıkarak ekoller oluşturur, okullaştırır, gruplaştırır iyi niyetleri, art niyetlerle karşılaştırır dayanışma yanında çatışma ortamı yaratabilir. Gençlik hayalleriyle politika ve siyasetçilerden birçoğu ruhen beslendiği sürecin etkisi altındadır. Bizim kuşaklar “kapitalizm, sosyalizm ve 9 Işık…” merkezli, “…izm”li yolların tartışılmasıyla meşhurdur…
Türk tarihinde, Batılılaşma sürecine gelinceye kadar sınıf üzerinden düşünce oluşmadığı anlaşılmaktadır. Millet kavramı geniş aile kültürüyle donanımlıdır. Devlet, baba şefkatine haizdir. Halkını evlat niyetiyle sayar, sever. Devletin çatısı altında ayırımcılık, kayırımcılık yer almaz. Evlat arasında fark yoktur. Türk kültürünün temeli aileyi milletin en küçük bireyi olarak ele almakta “ırk- din” temelinden uzak, insan idesi içinde yaratıldığına inanmaktadır…
Batı kültürünün temeli sınıf ve maddî kavga üzerine bina edilmiştir. İlmin kaynağını maddi varlık döngüsünde geliştirmektedir. Devlet sistemini de bunun üzerine bina etmişlerdir. Asiller ve âsilerin hâkimiyet kavgaları maddi varlık üzerine çökertilmiştir: Devlet mi, özel sektör mü, millet mi zengin olmalıdır? Ezen mi, ezilen mi haklıdır!?...
Kapital sahibi güçler hükümet, dolayısıyla da devlet üzerinde hâkimiyetini sürdürebilmektedir. Fikir teatileri ise fakir, yoksul ve geri kalmış topluluklara düşmektedir. Sömürü düzeni dünyayı sarmalamıştır. Milli ülkülerin yeniden doğuş serüvenlerinin altında da bunlar yatmaktadır. Sınıf çatışmalarıyla ayakta duran batılı ülkeler silah satışlarını da buna göre kurgulamaktadırlar…
Aile temelli Türk Ülküsü evlatları arasında farklılaştırma yaratamayacağı için kamu sektörü, özel sektör yanında millet sektörünün de canlı tutulması ve topyekun kalkınma modelini ilkeleştirmektedir. Kârda âdil dağılım yoksa ayrışma ve kavgalar kaçınılmazdır…
Özetin özetiyle denebilir ki “devletin yapacağı, özel sektörün yapacağı, halkın yapacağı” işler dizayn edilerek ülkede dirlik ve kalkınmışlık yolu açılmalıdır. Yani “ağır sanayi hamlesi, endüstriyel üretimin geliştirilmesi, tarım hayvancılığın desteklenmesi” şeklinde ilmi veriler üzerinden topyekûn toplumsal kalkınma planları hükümetin ve siyaset kurumlarının gündeminden düşmemeli, kırsal yerleşim ve yerleştirme projeleri geliştirilmelidir…
Kalkınmazsak eğer emperyalist ülkeler savaş alanı, silah pazarı gibi kullanır. Zorunlu gider kalemleri özel sektöre verilirse şirketlerin ezici zammını yöneticiler savunamaz hale gelir…