Seçim süreci kısaldıkça fikirler tersyüz ifade edilmeye başlanmıştır. Siyasi partilerin politikalarını ittifaklarla birleştirmeleri siyasal kadroyu iki ittifak kanadı oluşturmuştur: “Yeni anayasacılar, yeniden yeni anayasacılar…”
Meydan mitingleri alışılmışın dışına çıkmadı. Sn. Akşener’in Yüz Bin imza iddia ve inadı, Sn. Kılıçdaroğlu’nun aday olmayışı ve Sn. İnce’yi aday göstermesi, Sn. Erdoğan’ınn adaylığını MHP’nin ilan etmesi, Sn, Perinçek’in adaylığına imza kampanyası, Sn. Demirtaş’ın cezaevinde tutuklu bulunması, Sn. Karamolaoğlu’nun parti genel Başkanlığı ve Yüz Bin imza ile aday olması yanında siyasete bilimsel yaklaşımı ve “bilge lider” iltifatına ulaştırması… Ayrı ayrı ideolojik tartışma konusudur…
Meydanlar bunlara rağmen küfür dilli, kahve kültürü dedikodusunu henüz aşamadı. Yıllardır ekranlarda toplum mühendisliği yapan aydınlardansa itiraflar gelmeye başladı. Meydanlar ürküttü mü, cesaret mi verdi anlaşılmaz. Liderler yerine köşe gündemlerine sistemin getireceği iklimi taşımaya başlamışlar. Yıllardır ekranlarda yaptıklarından pişmanlık duyarcasına “gafil avlandık…” mealinde kelimelerin kullanıldığı gözlenmektedir…
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tek elden yönetimi için 24 Haziran sonrası yeni anayasa devreye girecektir. Geçiş süreci kanun hükmünde kararnameler ile yürütülmektedir. Hükümet, alışılmışın dışında kurulacaktır. Milletvekilliği sırasına giremeyen partililerin hükümet kadrolarında görev alma, bakan olma şansı yaratılacaktır. Cumhurbaşkanının aile fertlerinin istediği makama, istediği kadroyla ataması önünde engel görülmemektedir. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini veto hakkı bulunan bir kurum yoktur. Süper tansiyon, hiper yetki…
Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran büyük Türk Milleti 16 Nisan referandumu ile böyle bir yetki paketini milli irade olarak ortaya koymuştur. Bu iradeye saygı göstermek her vatandaşın milli vazifesidir. 24 Haziran seçimi söz konusu iradenin tescillendiği yönetim şeklini devreye koyacaktır. Cumhurbaşkanı partili olabilecek, olmayabilecek de. Hangi aday seçilse aynı yetkileri masada hazır bulacaktır. Bu Türkiye’ye has, Partili Cumhurbaşkanlığı sistemidir…
Referandum sürecinde hangi tv kanalı açılsa benzer fikir ekipleri konuları tartışırmışçasına atıp tutuyorlardı. Toplumu siyasal devlet yapısı, fikir ve bilgi potansiyeline göre bütünleştirmek yerine, kişiler üzerinden politize etmeye ve tabusal tutkulara yönlendirilmeye çalışıldığı gözleniyordu. Belki de iyi niyetleriyle benim de gönlümden geçen toplumsal bütünlük dizaynı üzerinde duruyorlardı. Toplum fikir ve idealleri, partilerin kurumsal kimliği unutturuldu; lider sultası, biat kültürü içinde eritildi: Reis’çi, Devlet’çi, İnce’ci, Topuklu efeci… cı, cu oldu…
Bir ülkenin aydın ve bürokratları politize olmuş ise avro ve doların durumu doğaldır!