Değerli dostlar!

Bundan altı ay önce gazetesinde haftada bir gün yazı yazmamı önerdi. Çok şaşırmıştım. Yazmayacağımı söylemiştim. 'Ben okurum, yazmaktan anlamam' demiştim. O da 'Hayır, yazarsın; sende o potansiyel var. Yıllardır Cumhuriyet gazetesi okuyorsun. Cumhuriyet okuyan birisi başka bir şey okumasa bile köşe yazısı yazabilir' demiş, beni cesaretlendirmişti.

Konu bulamam sanıyordum, oysa yaşadığımız her yerde o kadar çok konu varmış ki, hiç sıkıntı çekmiyorum. Hatta stokladım bile. Şu anda elimin altında yerel ve ulusal en az beş konu var.

Örneğin yerelde bir türlü bitirilemeyen ama Cuma Pazarı esnafını bitiren çukur var. Alanya'nın kaldırımlarını, engelli rampalarını işgal eden yabancı -özellikle Rus ve Ukrayna plakalı lüks otomobiller var. Taban fiyatı on bin lira olmuş ev kiraları var. Saymakla bitmez. Olusalda 'ahmak' davası gündemdeki yerini korurken altılı masadaki bazı çatlakların su yüzüne çıkması var. Abla kardeş, baba oğul muhabbeti var. Elbette bu arada güme giden, tüylerimi diken diken eden 6 yaşındaki çocuğa yıllardır sürdürülen adına evlilik denen tecavüz var. Eskişehir'de açlıktan ölen çocuk var. Var ki var!

Ben yine de çukuru seçtim. Neden mi? Çünkü çukurun inşaatı daha toprak seviyesine çıkmadan iki kere göçtü. İkisinde de ölü yok, yaralı çok. Ama olay Alanya'da gündem değil konu bile olmadı. Çünkü ölen yok. Yerel siyasetçilerin iktidarı da, muhalefeti de hep aynı sözcükleri kullandılar: ' Emekçi kardeşlerimize geçmiş olsun. Yaralılara acil şifalar dileriz. İçinde parti başkanı, meclis üyesi, mühendis, mimar onlarca kişi aynı nakaratı tekrarladı. Hepsi de üniversite mezunu olan bu kişiler başka sözcük bilmezler mi? Şimdi konu araştırılıyor. İhmal ortaya çıkacak. Suçlular cezasını çekecek.

Kardeşim bu kentin Cumhuriyet savcısı yok mu? Sorumlu inşaat mühendisi yok mu? Bunların üniversiteden aldıkları bir diplomaları yok mu? Bizim köyün ilkokul mezunu olan ustalarının yaptığı binaların hiç birisi yıkılmadı. Verin projeyi onlara yapsınlar. Korkmayın yıkılmaz. Yıllarca önce Manş Denizi'ne İngiltere ile Fransa'yı birbirine bağlayan tünelleri yapanlar da mühendis, Bizimkiler de.

İşin bir de muhalefet kısmı var. Onlardan da çıt çıkmıyor. Oysa demokratik sistem pek çok şey olmadan olur ama muhalefet olmadan olmaz. Çoğu zaman muhalefet iktidara yarar sağlar. Onların yanlışlarını, eksiklerini görmelerini sağlar. Muhalefet iktidarın hem freni, hem balansı, hem de direksiyonudur. Susmakla, iktidarla iyi geçinmeye çalışmakla muhalefet yapılmaz. Sözüm tüm muhalefet partilerinedir.

Değerli dostlarım, dikkat ettiyseniz hiç 'kaza' demedim, 'ihmal' dedim, 'göçük' dedim. Çünkü benim lügatımda 'kaza' sözcüğü yoktur; 'kabahat' vardır. Çünkü bir sosyal bilim olan diyalektik materyalizm 'her şeyin maddi bir temelinin, sebebinin olduğunu' söyler. Onun için de 'kaza' dedikleri şeyin temelinde ihmal vardır. İhmal büyük bir kabahattir. Kabahatın da bir cezası olmalıdır.

Değerli dostlarım beni uyarıyorlar: 'Dilin çok sivri, birilerinin ayağına basıyorsun. Esnafsın, zarar görürsün' diyorlar. Ben de onlara Nazım Hikmet'in şiiriyle yanıt veriyorum:

KEREM GİBİ

HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR

BAĞIR BAĞIR BAĞIR BAĞIRIYORUM

KOŞUN KURŞUN ERİTMEYE ÇAĞIRIYORUM

O DİYOR Kİ BANA

EY KÜL OLURSUN KENDİ SESİNLE

KEREM GİBİ YANA YANA

DEERT ÇOK

HEM DEERT YOK

YÜREKLERİN KULAKLARI SAĞIR

HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR

BEN DİYORUM Kİ ONA

KÜL OLAYIM KEREM GİBİ YANA YANA

BEN YANMAZSAM

SEN YANMAZSAN

BİZ YANMAZSAK

NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA?

HAVA TOPRAK GİBİ GEBE

HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR

BAĞIR BAĞIR BAĞIR BAĞIRIYORUM

KOŞUN KURŞUN ERİTMEYE ÇAĞIRIYORUM!