Evet değerli dostlar, bu haftaki konumuz başlıktan da anlaşılacağı gibi Türkiye’nin en derin, en ağır, en kanayan bütün olumsuz ‘en’leri içinde barındıran sorunu tarikatlar ve cemaatlerdir. Bu sorun kökünden halledilmeden Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmez gelemez. Ben bu inançtayım.
Bunların biraz daha kötüsü veya biraz daha iyisi diye bir şey yoktur. Hepsi aynı şeydir. 15 Temmuz’u unutmadık. Hepsinin ortak düşmanı ATATÜRK’tür.
Diyebilirsiniz ki bu konuya nereden geldin? Gene ne oldu? Ne mi oldu? Hep olan şeylerden birisi oldu. Geçtiğimiz haftalarda Alanya’da Süleymancılar tarikatına bağlı bir yurtta beş çocuğa tecavüz edildiği haberi Alanya’ya yayıldı. Sonuç olarak bir kişinin tutuklandığı da duyuldu. Ama toplum tarafından yeterli tepkiyi gördü mü? Hayır, asla görmedi. Tarikatların ve Cemaatlerin bu veya benzeri olayları artık rutine bağlandı ve Türkiye gündeminden hiç düşmez oldu. Toplum kanıksadı, içselleştirdi, yani alıştı. İşin burası çok acı. Bir toplum anormali normalleştirdi.
İşte çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun ölçüsü. Buyurun buradan yakın. Yani bu yurtlarda çocuklara tecavüz gayet normalmiş, olağanmış gibi algılanmaya başlandı. En kötüsü de işte bu.
Benim aklıma şöyle geliyor: Alanya’da bu tarikatın onlarca yurdu var. Acaba tek bu yurtta mı? Diğer yurtlarda bu tip vakaların olmadığı kesin mi? Bu yurtta sadece beş çocuk mu? Türkiye genelinde durum nedir? Geçmişte ülkenin başka yerlerinde yaşanan benzeri olaylara bakıldığı zaman hiç de öyle olmadığını hepimiz bilmekteyiz. Bir de bunlar öyle güç odağı haline gelmişler ki hiç kimse bunlara tepki gösteremiyor. Örneğin benim yaşadığım Alanya’da bunlarla hiç kimse ters düşmek istemiyor. Ne siyasi partiler, ne esnaf, ne toplumun diğer kesimleri.
Siyasiler tepki gösteremiyor çünkü kırk bin blok oydan bahsediliyor. Esnaf tepki gösteremiyor ‘müşterimin çoğunluğu onlardan’ diyor. Toplum tepki gösteremiyor. Ya ev sahibi onlardan, ya dükkan sahibi onlardan. Yani hem ekonomik hem siyasi bir güç olmuş durumdalar. Böyle olunca da olan bu yoksul halkın zavallı çocuklarına oluyor. Hiç kimse empati yapıp da ‘tecavüze uğrayan benim çocuğum olsaydı ne yapardım?’ diye düşünmüyor.
Değerli dostlar, bir toplumun kamu hizmet binalarını – okul, hastane, yurt ve benzerlerini yapma görevi devlete aittir. Bu tarikatlar cemaatler de neyin nesi?
Hiç düşündünüz mü? Devlet yurtlarında neden bu tip vakalar olmuyor da tarikat cemaat veya bunlara bağlı vakıf yurtlarında oluyor? Yoksa bunların dediği gibi Türkiye dar’ül harpte de, bu çocuklar da ganimet mi nedir? Birileri bunu açıklasın yeter bu milletin çocuklarının çektiği. Yazıktır günahtır.
İktidarın bu konulara bakış açısı belli.” Bir kereden bir şey olmaz.” Veya “Küçüğün rızası var.” Bunları ben demedim; biri kadın diğeri de adalet bakanı olan iki zat dedi.
Değerli dostlar, gerçekten bu ülke nereye gidiyor? Onlarca tarikat-cemaat-şeyh-şıh; on binlerce mürit. Bunların amaçları nedir? Ülkeyi nereye götürmek istiyorlar. Bunların dinle falan da ilgileri yok. Hz Muhammed’in tarikatı veya cemaati var mıydı? Varsa söyleyin.
Kuran’ın Türkçe çevirisini birden fazla çevirmenlerden defalar okudum. Orada hiç bir tarikat ve cemaatin adı yok. Hatta mezhep bile yok. Ülkemizin geleceği için bunların tamamının devlet tarafından kökü kazınmalı.
Buradan anne babalara sesleniyorum: Siz bu çocuklarınızı sokakta bulmadınız, vermeyin bunların okuluna da yurduna da.
Değerli dostlar, burada sözü ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bırakıyorum:
“Arkadaşlar, beyler, efendiler! Ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyler, dervişler, müritler ve meczuplar ülkesi asla olmayacaktır. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır. Hayatta gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, delalettir, hatta hıyanettir.
Hoşça kalın dostça kalın.