Bugün sizlere tarihimizin isimsiz, unutulmuş kahramanlarından birini anlatmak istiyorum; Osmanlı’nın son muhafızı, Mescid-i Aksa’nın vefakâr nöbetçisi, Hasan Onbaşı.
1917 yılının aralık ayında Kudüs, İngilizlerin eline geçer. Osmanlı birlikleri, Kudüs’ü terkederken geride,İslam’ın üç hareminden biri olan Mescidi Aksa’nın muhafızlığı için Hasan Onbaşı komutasında bir manga asker bırakır.
Osmanlı yıkılır, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulur, Hasan Onbaşı nöbetine devam eder. 1948’de İsrail Devleti kurulur Hasan Onbaşı Mescid-i Aksa’da nöbetine devam eder.1967’de Arap-İsrail Savaşı neticesinde İsrail, Kudüs’ün tamamını işgal eder, Günler su gibi akar, aradan seneler geçer, Hasan Onbaşı Mescid-i Aksa’da nöbetine devam eder.
Nesiller değişir, ölen ölür, dönen döner,bir tek Hasan Onbaşı kalır. O, istisnasız her gün sabah ezanından yatsı sonuna kadar komutanının kendisine verdiği Mescid-i Aksa’nınmuhafızlık vazifesini yerine getirmeye devam eder.
Hasan Onbaşı Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da unutulur lâkin O, komutanının kendisine verdiği görevi unutmaz. O’nu Osmanlı unutur, Anadolu unutur, Türkiye unutur, Filistin unutur, İsrail unutur fakat O vazifesini, nöbetini, komutanına verdiği sözü unutmaz.
Mekânlar köhne,
Meydanlar harap,
Kudüs viran…
Takılı kalmış mazide,
Akmıyor artık,
Durmuş Kudüs’te zaman.
Zaman dünde mi kaldı
Yoksa bugün müydü?
Muğlak…
Görebilen gözler için
Nefisler bast-i zaman,
Ruhlar bast-i zaman,
Vücutlar bast-i zaman.
Silinmeye yüz tutmuş hatıralar,
Mazi hafızalarda hayal meyal.
Kadehler dolusu sabır içmiş
Tahammül sarhoşluğunda,
Beklenen’i beklemekte insanlar.
Takılı kalmış mazide,
Akmıyor artık,
Durmuş Kudüs’te zaman.
Tamirat üstüne tamirat görmüş
Tek katlı, iki katlı binalar,
Kimi kerpiçten kimi taştan.
Kim bilir kaç insan geldi geçti
Çok eskilerden kalma,
Bu daracık sokaklardan?
Türkiye onun adını gazeteci İlhan Bardakçı sayesinde yıllar sonra duydu. Dışişleri Bakanlığı’ndan bir heyetle 1972 yılında Kudüs'e düzenlenen ziyaret esnasında Mescid-i Aksa'da rastlamıştı Bardakçı.
Bardakçı bu ilk karşılaşma anını şöyle anlatıyor:
"Mescid-i Aksa'da avlunun kenarında biri dikkatimi çekti. Doksan yaşlarında bir adam. Üzerinde kendinden daha yaşlı bir asker üniforması; her yanı yama içinde, hatta bazı yamaların bile tekrar yamanmış olduğu bir elbise... Asırlık ağaçların gövdesindeki halkalar misali yamaları yaşını göstermeye çalışıyordu sanki. Orada ayakta bekliyordu, sırtına zorla yapıştırılmış gibi duran hafif kamburu da olmasa dimdik duracaktı. İki metreye yakın boyu ile yaşlıydı ama bir o kadar da vakur. Şaşırmıştım. 'Acaba bu adam bu sıcakta güneş altında neden dikilip duruyor' dedim içimden. Bizi gezdiren rehbere sordum; 'Ben kendimi bildim bileli her gün buraya gelir. Akşama kadar bekler. Ne kimseyi dinler ne de kimseyle konuşur' dedi."Bunun ardından Bardakçı, Onbaşı Hasan'ın yanına yaklaşıp;“selam aleyküm baba!” diye seslenir. Arapça bilmediğinden kimseyle konuşmayan o vakur, heybetli ihtiyar, Bardakçı ile konuşmaya başlar. Onbaşı Hasan, Bardakçı'ya hikâyesini şöyle anlatır:
"Ben, Osmanlı Ordusu, 20. Kolordu, 36.Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takımı Komutanı Onbaşı Hasan'ım. Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan'ım. Bizim bölük Cihan Harbi'nde Kanal Cephesi'nden İngiliz'e saldırdı. Cânım ordu Kanal'da yenildi. Artık geri çekilmek elzem idi. Ecdat yadigârı topraklar bir bir elden gidiyordu. İngiliz, sonra Kudüs'e dayandı, şehri işgal etti. Biz de Kudüs'te artçı bölük olarak bırakıldık. Bizim artçı bölük 53 neferdi. Mütarekeden sonra ordunun terhis edildiği haberi geldi. Başımızda kolağamız vardı. 'Aslanlarım, devletimiz müşkül vaziyettedir. Şanlı ordumuzu terhis ediyorlar, beni İstanbul'a çağırıyorlar. Gitmem gerek, gitmezsem mütareke emrini çiğnemiş, emre itaatsizlik etmiş olurum. İçinizden isteyen memleketine avdet edebilir, ama beni dinlerseniz sizden tek isteğim var: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri'nin yadigârıdır. Siz burada nöbeti sürdürün. Sonra halk 'Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur!' demesin. Fahri Kâinat Efendimiz'in ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gâvura bayramdır. Siz, İslam'ın şerefini, Osmanlı'nın şanını ayaklar altına aldırmayın' dedi. Bölüğümüz Kudüs'te kaldı. Sonra upuzun yıllar bir anda bitiverdi. Bölükteki kardeşler teker teker Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuştu. Düşman değil de yıllar biçti geçti bizi. Bir ben kaldım buralarda. Bir ben, koca Kudüs'te bir Onbaşı Hasan."
Bardakçı, Onbaşı Hasan’ın hikâyesini dinlediğinde gözyaşlarına boğulur.
Bardakçı sözlerine devam eder: "1982'de bir gün ajansa geldiğimde bir telgrafım olduğunu söylediler. Kudüs'teki rehberden gelen bir tek cümle yazılıydı: Mescid-i Aksa'yı bekleyen son Osmanlı askeri bugün öldü."
Hasan Onbaşı, ömrünün sonuna kadar, tam 55 sene Mescidi Aksa’nın avlusunda nöbet tutar.
İtaat, sadakat, samimiyet ve teslimiyetinvücut bulmuş halidir Hasan Onbaşı.
TİKA, Gazze’de bu vefakâr ve cefakâr vatan evladının anısına bir cami yaptırır. Hatırası Gazze’de Hasan Onbaşı Camisi’nde yaşatılmaya devam ediyor. Hasan Onbaşı asker nöbetine hala devam ediyor.
Bu hikâye beni öyle etkiledi ki günlerce, haftalarca etkisinden sıyrılamadım. Nihayetinde aşağıdaki dizeler yüreğimden kelama, kelamdan kaleme ard arda döküldü.
HASAN ONBAŞI
Yama üstüne yama yemiş asker kaputlu,
Sararmış solmuş, kalpaklı
Mescid-i Aksa’nın, heybetli muhafızı,
Osmanlı’nın, son yadigârı
İki metrelik, koca dev
Iğdırlı Hasan Onbaşı.
Kalabalıklar içinde yalnız;
Yapayalnız, tek başına,
İstisnasız her gün,
Sabah ezanından yatsı sonuna kadar
Mescid-i Aksa’nın avlusunda
Tuttu asker nöbetini.
Gözlerinde kartalın bakışları
Tarıyor görebildiği en uzak ufukları.
Hafif hafif esen kuzey rüzgârı
Hep fısıldadı kulağına:
“Bekle…
‘Beklenen’ gelecektir elbet,
Bekle ki karşılayanı olsun.”
Avlunun taş zeminine kök salan
Asırlık dev çınar,
Elli beş sene yerine getirdi
Kolağası Tokatlı Mustafa’nın emrini.
Son nefesine kadar
Terk etmedi nöbetini.
Vatan hasretiyle yanan yüreğini
Söndürdü iman aşkıyla.
Yüz senelik ömrünün nihayetinde
Kavuştu Yaradan’ına.
Beş vakit tutuyor müminler,
Onun nöbetini
Gazze’de Hasan Onbaşı Cami’inde.
Haber salın kumandanı
Tokatlı Mustafa’ya
Ve bütün Anadolu’ya.
Deyin ki:
“Iğdırlı Hasan Onbaşı
Terk etmedi Kudüs’ü,
Terk etmedi Mescid-i Aksa’yı,
Tuttu nöbetini.
Asla terk etmeyecek Kudüs’ü,
Asla terk etmeyecek Mescid-i Aksa’yı,
Tutmaya devam edecek nöbetini.