Evet değerli dostlar yazı günümüz yine geldi. Ne çabuk geçti bir hafta. Hele bu günlerde bu seçim nedeniyle daha hızlı geçiyor. Gündem belli, konu belli: SEÇİM. Başka bir şey yazan köşe yazarlarının yazısı bence güme gider. Okuyanın ilgi göstereceğini sanmam. Onun için ben de yazı başlığımın adına direk SEÇİM dedim.
Seçimler demokratik rejimlerin olmazsa olmazı, vazgeçilmezidir. Fakat tek belirleyicisi değildir.
Şimdi biz ülke olarak bir seçime gidiyoruz. Bu iş gerçek anlamda demokratik bir seçim mi? Hayır! Bana göre değil. ‘Peki arkadaş sana göre nedir?’ dediğinizi duyar gibiyim. Bana göre tam bir tiyatro. Nasıl yani?
Anlatayım: William Shakespeare kimdir? Dünyanın en büyük İngiliz şiir, tiyatro yazarı ve oyuncularındandır. (Vaftiz 1564, ölüm 1616) der ki ”Bütün dünya bir sahne ve bütün insanlar birer oyuncudur. Herkes rolünü oynar bu dünyadan çeker gider. Bu arada bazı insanlar bir kaç rol birden oynar.’ Şimdi ben de size sorayım değerli dostlar, bu seçim ne seçimi? Cumhurbaşkanı ve millet vekili seçimi değil mi? Buradan hiç parti ayırmaksızın tüm seçmenlere soruyorum: Size adaylar belirlenmeden hiç soran oldu mu, ‘senin adayın veya adayların kim?’ Bana sorulmadı, size soruduysa söyleyin.
Belki siyasi partilerde, iş ve siyaset dünyasında sordukları olmuştur. Ama bunun adı Cumhurbaşkanı (yani halkın başı) ve milletvekili (milletin temsilcisi) seçimi olduğuna göre o yukarıdaki bir kaç kişiye sorulması geçerli değildir.
Şimdi dönüp dolaşıp geleceğiz yine o hiç değişmeyen 12 Eylül 1980 faşist darbesinin partiler yasasına. Bu yasada her partinin genel başkanı o partinin kralı (diktatörü)dır. O ne derse kayıtsız şartsız o olur. Siz bakmayın TBMM’nin duvarında ”Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazdığına; egemenlik kayıtsız şartsız parti genel başkanlarınındır. Türkiye’de parti genel başkanları kendileri için ne isterlerse oraya aday olurlar. Bazıları Cumhurbaşkanlığına, bazıları Cumhurbaşkanı yardımcılığına. Orası tamam, orda bir sıkıntı yok.
Gelelim milletvekili adaylığına: Önce aday adayları çıkıyor her partiden. ’Milletvekili olmak istiyoruz’ diye partilere başvuruyorlar. Hangi parti olursa olsun İşte orada sıkıntı başlıyor. Neden? Çünkü aday adayı olmak bile parayla. Her parti aday adaylarından hatırı sayılır bir para alınıyor. Aday olabileceğinin hiç bir garantisi yok. Onu bulup yatırdı diyelim. Kendini tanıtım, şu bu derken masraf üstüne masraf. Hiç bir tahminde bulunamayacağım ama herhalde bir 500.000TL gider. Çünkü her aday adayı en az 30 defa Ankara’ya gidip gelmiştir. Benzin çok pahalı. Konaklama, yeme içme, her şey ateş pahası. Amaç genel başkan veya partilerin üst yönetimlerinden birinin bir şekilde gözüne girip listelerin üst sıralarında yer kapabilmek. Tabi ki bu aday adayları yalınız olmuyor. O işlerden ekmek yiyen her aday adayının dalkavukları var. Onlar ayrı bir külfet.
Sonuçta şunu demek istiyorum: Parası olmayan aday adayı bile olamıyor. Anti demokratik durum; hak, hukuk, adalet daha orada bitiyor. Ve sıra geliyor aday adaylarının içinden adayların seçilmesine.
Türkiye’de her partinin bir seçmen tabanı var. Onlar üye bile değillerdir. Ama her seçimde gider partilerine oylarıyla destek olurlar. İşte bunlar sessiz çoğunluk denilen kesimdir. Bunlara bir sormak hiç akıllarına bile gelmez kimsenin.
Burayı geçtik. Geldik partilerin üyelerine. Her partinin bir üye kitlesi vardır. Acaba herhangi bir üyeye ‘Bak arkadaş, aday adayı listemiz bu. Bunların içinden kimi vekilin olarak görmek istersin’ diye sordukları bir tane üye var mı? Hayır yok. İl ve ilçe yönetimlerine soruldu mu? Sorulduysa dikkate alındı mı? Hayır o da yok. Peki bu listeler nasıl hazırlanıyor? Dedim ya her partinin genel başkanı o partinin kralı. Çevresinde de bir avuç dalkavuk, manavdan karpuz seçer gibi seçiyorlar. Hani karpuz alırken ham mı olgun mu diye parmağınla tıklatırsın ya! İşte öyle seçip önüne koyuyorlar. Bu kadar basit. Bir kıstasları varsa buyursunlar söylesinler, biz de bilelim. vekillerimizin meziyetlerini.
Belki içinizde bana tiyatro dediğim için kızanlar var. Ama listeler açıklanınca asıl şoku görüyorsun. Hem iktidarın hem muhalefetin listelerinde faşistler, ırkçılar, NATO’cular, küreselciler, Hizbullahçılar, etnikçiler, mafya babalarının ortakları, gericiler, yobazlar, aşiret temsilcileri, cemaat müritleri, eski FETÖ’cüler, ‘Yetmez ama evet’çiler, liberaller doluşmuş.Eski AKP’liler muhalefet listelerin hem de üst sıralarında yer bulmuş. Cevap da hazır ‘Bu seçim başka seçimlere benzemez. Bu ölüm kalım seçimi. Bu son seçim. Korku..Umut yok.
Şu anda bana göre tüm dünya 85 milyonun sahne aldığı SEÇİM tiyatrosunu izliyor.
Hoşça kalın, dostça kalın!