Hep tartışılan, yokluğun kol gezdiği yıllarda insan ilişkilerine bakınca her birimiz derin bir iç geçiriyoruz.
Ailede herkesin, birbirine karşı; saygı, sevgi ve sorumlulukları vardı. Aileyi oluşturan her birey bunun farkında idi.
Komşuluklar vardı, herkes birbirini gözetirdi.
Akrabalıklar vardı, birbirinin iyi ve kötü günlerinde en güzel dayanışma örnekleri verilirdi.
Zamanla yokluğu aşmanın yollarını gurbette görenler, birer ikişer değişik nedenlerle baba ocaklarını terk ettiler.
Önceleri sık sık ziyaret edilen baba ocakları, zamanla ziyaretlerin seyrekleşmesi ile ilişkilerde zayıflamaya başladı.
Herkes kendini düşünür hale geldi.
Birde okuma kültürü olmayınca, gördüklerinden etkilenen bir topluma evriliverildi.
Gördüklerini elde etmenin peşine düşerken, kimse elindekilerin yavaş yavaş erimeye başladığını fark edemedi.
Önce boşanmalar artmaya başladı.
Sonra aile içi şiddet.
Evsizler çoğaldı.
Uyarıcı madde kullananların sayısı hızla arttı.
Taciz ve tecavüzler kadın, kız, erkek, çocuk demeden arttı.
Birde bakmışız hepsi ölümle sonuçlanır hale dönüşmüş.
Değişik sebeplerden sahiplenmeyi kendinde hak görenler, sahiplenme adı altında kendinden güçsüzlerin ölümlerine karar verir olmuşlar.
Kadın cinayetleri değişik sebeplerle hızla arttı.
Ve kilitlenilen noktaya geldik.
Gencecik, üniversite öğrencileri yaşamlarına kendileri son verdiler.
Birisi boynuna takılmak istenen halkayı kabul etmediği için yaşamına son verdi.
Diğeri de SEVİLMEDİĞİ düşünerek.
İkisinin de bıraktığı notlar yürek burkar cinstendi.
Üstelik yaşamın göz açıp kapayacak kadar kısa süreye sığdığı bir gezegende neyi paylaşamadığımız bilmeden.
Umarım yaşamın içindeki bu olumsuz gelişmeler bir an önce son bulur.
Bunun son bulması ise, birbirimizi ön yargısız dinlemek ve ortak noktada buluşmak olduğunu unutmadan yapmamız gerekir.
Aile içi şiddetin, tacizin, tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin ve intiharların yaşanmadığı bir toplum olmak dileğiyle...